18 Mayıs 2013 Cumartesi

abraham lincoln ve talihsiz naaşı



Bu kez, abd'li aziz başkan lincoln'ün, ölümü sonrası yaşadığı tuhaf  serüvene götüreceğim sizi. bir ölünün başına ne gelebilir ki? sorusunu, paragraflar boyunca yazılabilecek olaylar silsilesiyle, yanıtlayabiliriz. 

başlayalım, comooon'

tüm zamanların, en sükse sahibi politik entellerinden birisiydi lincoln. o lincoln ki, iç savaşın en koyu günlerinde bile, tiyatro izlemeye gitmiş, amerikan halkının babası olarak kabul  edilmiş birisiydi. tiyatro dedik ya, ölümü de bu hobisinin elinden olur.

 tiyatro perdesinin arkasında gizlenen suikastçinin silahından çıkanla vuruldu lincoln




                                                                                 silah  da bu; 




başlıkta dediğim gibi,  ölümünün ilk kırk yılında,  lincoln'ün talihsiz bedeninin başına geleceklerin ilkiydi bu. 
millet bayılıyordu bu adama. köleleri özgürleştirmiş, iç savaşı bitirmişti. abd tarihinde ilk kez iç savaşta elde kalan silahların satılmasıyla, silah ticaretine girmişti. bunlardan sebeptir ki, ölümü tam bir yasa sahne oldu. tüm ülke ağlaya ağlaya bir hal oldu.  talihsiz olay sonrası, ölüm nedenini tam olarak ortaya koyabilmek için, beyaz sarayda başkana otopsi yapıldı. nereden estiyse, kendisinin diğer insanlardan daha zeki olup olmadığını sorgulamak istedi görevli doktorlar. bu aşağılayıcı uygulama sırasında, başkanın başındaki kurşun, "bing bing" ederek yere düştü. evet, vurulmuştu başkan. :)

hemen gömmek yok öyle. tahnit işlemi sıradaydı. bu sırada bekletildiğinden, saraya gelen ziyaretçiler başkanın bedenini görüyorlardı.  bu sayının, 5 milyon dolayında olduğu tahmin ediliyor.
başlarda kendisinin nereye defnedileceğine karar verilemediğinden, aile kabristanı fikri üzerinde durulmuş. bunun üzerine, oğlu da yattığı mezardan kaldırılıp (tövbe  bismillah) babasının yamacına defnedilecekti. buna gelen dek, yola çıkarılan tren, güzergahlar üzerinde, 15 milyon amerikalının daha çok evdikleri başkanlarını görmesini sağladı. yalan yok, favori başkanlarımdandır kendisi. severim yani.  

bu arada, trenin geçtiği duraklarından birisinde, bir evin penceresinde, merhum başkanın gidişine ağlayan bir çocuk vardı. onun ismi de, istikbalin abd başkanı, "theodore roosevelt"idi. 

dönem yetkili valisi, halktan ve yetkililerden kesinlikle naaşın fotografını çekmemelerini istiyordu. ama bir kişi bu kuralı bozup, yukarılara bir yere gizlediği makinasıyla başkanın kötü hale gelmeye başlamış naaşının fotografını çekmişti. bunu öğrenen vali, adamı hırpalamış; negatifleri ortadan kaldırmıştı ne var ki, ileride bu fotoğraf tekrar bir kütüphanede ortaya çıkacaktı. 

insanların karşısına, heybetli duruşundan bir şey kaybetmemiş olarak çıkarılsın diye, ruj ve pudra sürülüyordu başkanın yüzüne. ama zamanla yüzü yine de kararmaya başladı. içi doldurulan naaş, artık iyice renk değiştiriyordu.. belki de, foto çekiminin yasaklanma sebebi de budur. baksanıza soldaki resme. bir de bunu renkli düşünün. 
bu arada, trendeki mezarcılar ve doktorlar, bedenin varış gününe değin dayanamayacağına dair telgrafları d.c çekmeye başlamışlardı bile. nihayetinde, über entelektüel ama bir o kadar da şansız başkan defnedildi. artık sona gelindiğini sanmıştı halk..
 bir dakika! adama mezarında bile rahat yoktu.. :(


efsaneler bitmiyordu ki.. parapiskolojiye ve medyumluğa düşkün karısı merry lincoln kabullenemediği yasını dindirmek için, onun ruhunu çağırtıyordu. iddiaya göre bunlardan birisinde, lincoln "kara dul"’una şöyle yaklaşmıştı;


bir büyük aptallık daha yaşandı: kendisinin ikinci mezarlığı olan halk mezarlığına getirilmeden evvel yapılan anıt mezara tabutu sığmadı. yanlış duymadın okuyucu.  tabutu lahde sığmadı. talihsiz başkanın naaşı bir o yana bir bu yana sürüklenip duruyordu. daha küçük bir tabuta tıka basa sokulan başkan, nihayet mezarına kondu. 

bitti mi dediğinizi duyar gibiyim. yooo. ben bitti demedim henüz :)
 o dönemlerde, amerikada resmi bir para olmadığından, her eyalet hatta kent kendisine bir para çıkarıyordu. bu da, yüzlerce değişik para içerisinde sahtelerinin ayırt edilememesini sağlıyordu. lincoln, getirdiği tek tip ilk abd banknotu ile, bu durumu durdurmak istedi ama kalpazanlar yine engellenemedi. yine sahtesini ürettiler. işte bu kalpazan çetelerinden birisi, lincoln’ün onlara karşı verdiği savaşta liderlerini yitirmişti. liderlerini geri alabilmek; hapisten çıkarabilmek için, akıllarına inanılmaz bir fikir geldi.. amerikanın en büyük başkanın naaşını çalacaklardı. onu açıp bir yere gömecek; ilgililer hapisteki dostlarını içeriden çıkarana ve 200.000 doları kendilerine verene kadar onun yerini söylemeyeceklerdi. plan bu. 
 o dönemde tıp fakülteleri kadawra bulmakta zorluk yaşadığından, resmi önergeyle nebbaşlara para karşılığında mezarlıktan naaş çalmaları istendiğinden, mezar soyuculuk bir suç kapsamında da değildi. 
bu onlar için bir intikamdı da, zira kalpazanlar için bir gizli yakalama örgütü kuran başkanın cansız bedenini çalmak demek, rakiplerini (ölmüş olsa dahi) bertaraf etmek demek olacaktı.

nebbaşların işi kolaydı aslında.. tabutun konduğu lahdi sadece bir asma kilit koruyordu. onu kıracak ve tabutu çalacaklardı. öte yandan, amerika tarihinin katılım oranı en yükse seçimi de, 1876 da olayın yaşandığı gün yapılacaktı. ortalık mahşer yeri gibiydi. kalpazan nebbaşlar, seçimin karambolünde cesedi çalacaklardı. ilk etapta  farkedilmemek için iyi bir gün seçmişe benziyorlardı. olay yerine varan elemanlar, azılı hırsızlar olmalarına karşın, asma kilidi yarım saatte ancak açabildiler. 
elemanlar, tabut küçük lahde sığdırıldığından dolayı, bir türlü çıkaramıyorlardı. nihayetinde mermeri kestiler ve 250 kilo ağırlığındaki tabutu sırtlayıp, arabaya attılar. hikayeye bak!


fakat elemanlar bir şeyi bilmiyorlardı...
aralarında bir muhbir vardı. başkan'ın ölümünden önce kalpazanlara karşı kurduğu örgütten söz etmiştim ya yukarıda, bir eleman bu nebbaşların arasına sızmıştı ve olayı öğrendiği gün yetkililere bildirmişti. olay günü de, bir başka trenle suç mahaline dedektifler gelmişlerdi bile.. kalpazan soyguncuların arasında, kendileri de hırsız olup, polis için çalışan dedektifler komplo kurmuşlardı. birbirlerini farkeden iki grup çatıştı. mezar soyguncusu kalpazanlar da, polisler de beceriksizdiler. naaş, yeniden mezarındaydı artık. 

olay duyulmasına karşın, ertesi gün gazetelerde pek sözü geçmedi. "ulusal aziz" statüsünde kutsal bir bedene sahip başkan lincoln'e yapılan bu saygısızlık, seçim gecesi yaşanan skandallar nedeniyle gündeme pek gelemedi. merak edenler bakabilir, bu seçimler, hayli sansasyonel olmuştu.  oyların sayımı 4 ay sürdüğünden, olay hep ard sıralarda kaldı tabii.. 
nihayetinde, başarısız soyguncular yakalanmış, tam da vatanseverliğin doruk yaptığı bağımsızlığın yüzüncü yılında, naaş yerine yeniden konmuştu. ilginçtir, amerika'nın en büyük hero'sunun naaşını çalan adamlar, sadece 1 yıl hüküm giyip, içeriden çıktılar. 

bu olay burada kapandı belki ama, cesedi lahdinden çıkarma teşebbüsleri son bulmadı.. lahit kırıldığından, tabut içerisinden sarkıyordu. bu durum da, mezarın özel bekçisinin zoruna gidiyordu. kendisi buna bir çözüm bulmak, gelenlere böyle tabutu göstermemek istiyordu. ayrıca, dönem turizm bakanı, gelecek turistlere lahdi gösterilebilecek havada olmadıklarını bildiğinden, mezarın bekçisi elemana, naaşı yerinden çıkarıp alt kata, bodruma koymasını emretti. sonra bu bekçi, lincoln'ü indirdiği bodruma gömmek istedi, ama kazdığı yerlerden su çıktığı için gömemedi. bunun üzerine, onu çer-çöpün içerisinde kalmaya terketti. tam 2 yıl, tabutun üzerine konulan tahtaların altında ezildi lincoln.. üzülmek olasıydı, ama lincoln daha güvenli bir yerde tutulacağından, insanların içi de rahattı. 

nihayetinde, farklı ülkelerden gelen gönüllü korumalar, abd devletinin koruyamadığı naaşı korumak için görev aldılar. ilerleyen yıllarda, belli periyotlarla başkanın lahdi açıldı ve içerisinde olup olmadığı kontrol edildi. böylelikle başkanın başına gelen bu üzücü olaylar helezonisi son buldu. 

resimde, bakımsızlıktan bir hal olan lahdin son hali. 

biraz soluklanayım ben de. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder