Bu kez, abd'li aziz başkan lincoln'ün, ölümü sonrası yaşadığı tuhaf serüvene götüreceğim sizi. bir ölünün başına ne gelebilir ki? sorusunu, paragraflar boyunca yazılabilecek olaylar silsilesiyle, yanıtlayabiliriz.
başlayalım, comooon'
tüm zamanların, en sükse sahibi politik entellerinden birisiydi lincoln. o lincoln ki, iç savaşın en koyu günlerinde bile, tiyatro izlemeye gitmiş, amerikan halkının babası olarak kabul edilmiş birisiydi. tiyatro dedik ya, ölümü de bu hobisinin elinden olur.
tiyatro perdesinin arkasında gizlenen suikastçinin silahından çıkanla vuruldu lincoln
silah da bu;
başlıkta dediğim gibi, ölümünün ilk kırk yılında, lincoln'ün talihsiz bedeninin başına geleceklerin ilkiydi bu.
millet bayılıyordu bu adama. köleleri özgürleştirmiş, iç savaşı bitirmişti. abd tarihinde ilk kez iç savaşta elde kalan silahların satılmasıyla, silah ticaretine girmişti. bunlardan sebeptir ki, ölümü tam bir yasa sahne oldu. tüm ülke ağlaya ağlaya bir hal oldu. talihsiz olay sonrası, ölüm nedenini tam olarak ortaya koyabilmek için, beyaz sarayda başkana otopsi yapıldı. nereden estiyse, kendisinin diğer insanlardan daha zeki olup olmadığını sorgulamak istedi görevli doktorlar. bu aşağılayıcı uygulama sırasında, başkanın başındaki kurşun, "bing bing" ederek yere düştü. evet, vurulmuştu başkan. :)
hemen gömmek yok öyle. tahnit işlemi sıradaydı. bu sırada bekletildiğinden, saraya gelen ziyaretçiler başkanın bedenini görüyorlardı. bu sayının, 5 milyon dolayında olduğu tahmin ediliyor.
başlarda kendisinin nereye defnedileceğine karar verilemediğinden, aile kabristanı fikri üzerinde durulmuş. bunun üzerine, oğlu da yattığı mezardan kaldırılıp (tövbe bismillah) babasının yamacına defnedilecekti. buna gelen dek, yola çıkarılan tren, güzergahlar üzerinde, 15 milyon amerikalının daha çok evdikleri başkanlarını görmesini sağladı. yalan yok, favori başkanlarımdandır kendisi. severim yani.
bu arada, trenin geçtiği duraklarından birisinde, bir evin penceresinde, merhum başkanın gidişine ağlayan bir çocuk vardı. onun ismi de, istikbalin abd başkanı, "theodore roosevelt"idi.
dönem yetkili
valisi, halktan ve yetkililerden kesinlikle naaşın fotografını çekmemelerini
istiyordu. ama bir kişi bu kuralı bozup, yukarılara bir yere gizlediği
makinasıyla başkanın kötü hale gelmeye başlamış naaşının fotografını çekmişti.
bunu öğrenen vali, adamı hırpalamış; negatifleri ortadan kaldırmıştı ne var ki,
ileride bu fotoğraf tekrar bir kütüphanede ortaya çıkacaktı.
insanların
karşısına, heybetli duruşundan bir şey kaybetmemiş olarak çıkarılsın
diye, ruj ve pudra sürülüyordu başkanın yüzüne. ama zamanla
yüzü yine de kararmaya başladı. içi doldurulan naaş, artık iyice renk
değiştiriyordu.. belki de, foto çekiminin yasaklanma sebebi de budur. baksanıza soldaki resme. bir de bunu renkli düşünün.
bu arada,
trendeki mezarcılar ve doktorlar, bedenin varış gününe değin dayanamayacağına
dair telgrafları d.c çekmeye başlamışlardı bile. nihayetinde, über entelektüel
ama bir o kadar da şansız başkan defnedildi. artık sona gelindiğini sanmıştı
halk..
bir dakika! adama mezarında bile rahat yoktu.. :(
efsaneler
bitmiyordu ki.. parapiskolojiye ve medyumluğa düşkün karısı merry lincoln
kabullenemediği yasını dindirmek için, onun ruhunu çağırtıyordu. iddiaya göre
bunlardan birisinde, lincoln "kara dul"’una şöyle
yaklaşmıştı;
bir büyük
aptallık daha yaşandı: kendisinin ikinci mezarlığı olan halk mezarlığına
getirilmeden evvel yapılan anıt mezara tabutu sığmadı. yanlış duymadın okuyucu. tabutu lahde
sığmadı. talihsiz başkanın naaşı bir o yana bir bu yana sürüklenip duruyordu.
daha küçük bir tabuta tıka basa sokulan başkan, nihayet mezarına kondu.
bitti mi dediğinizi duyar gibiyim. yooo. ben bitti demedim henüz :)
o dönemlerde, amerikada resmi bir
para olmadığından, her eyalet hatta kent kendisine bir para çıkarıyordu. bu da,
yüzlerce değişik para içerisinde sahtelerinin ayırt edilememesini sağlıyordu.
lincoln, getirdiği tek tip ilk abd banknotu ile, bu durumu durdurmak istedi ama
kalpazanlar yine engellenemedi. yine sahtesini ürettiler. işte bu kalpazan
çetelerinden birisi, lincoln’ün onlara karşı verdiği savaşta liderlerini
yitirmişti. liderlerini geri alabilmek; hapisten çıkarabilmek için, akıllarına
inanılmaz bir fikir geldi.. amerikanın en büyük başkanın naaşını çalacaklardı.
onu açıp bir yere gömecek; ilgililer hapisteki dostlarını içeriden çıkarana ve
200.000 doları kendilerine verene kadar onun yerini söylemeyeceklerdi. plan bu.
o dönemde tıp fakülteleri
kadawra bulmakta zorluk yaşadığından, resmi önergeyle nebbaşlara para
karşılığında mezarlıktan naaş çalmaları istendiğinden, mezar soyuculuk bir suç
kapsamında da değildi.
bu onlar için bir
intikamdı da, zira kalpazanlar için bir gizli yakalama örgütü kuran başkanın
cansız bedenini çalmak demek, rakiplerini (ölmüş olsa dahi) bertaraf etmek
demek olacaktı.
nebbaşların işi
kolaydı aslında.. tabutun konduğu lahdi sadece bir asma
kilit koruyordu. onu kıracak ve tabutu çalacaklardı. öte yandan, amerika
tarihinin katılım oranı en yükse seçimi de, 1876 da olayın yaşandığı gün
yapılacaktı. ortalık mahşer yeri gibiydi. kalpazan nebbaşlar, seçimin
karambolünde cesedi çalacaklardı. ilk etapta farkedilmemek için
iyi bir gün seçmişe benziyorlardı. olay yerine varan elemanlar, azılı hırsızlar
olmalarına karşın, asma kilidi yarım saatte ancak açabildiler.
elemanlar, tabut
küçük lahde sığdırıldığından dolayı, bir türlü çıkaramıyorlardı. nihayetinde
mermeri kestiler ve 250 kilo ağırlığındaki tabutu sırtlayıp, arabaya
attılar. hikayeye bak!
fakat elemanlar
bir şeyi bilmiyorlardı...
aralarında
bir muhbir vardı. başkan'ın ölümünden önce kalpazanlara karşı kurduğu
örgütten söz etmiştim ya yukarıda, bir eleman bu nebbaşların arasına sızmıştı ve olayı öğrendiği gün
yetkililere bildirmişti. olay günü de, bir başka trenle suç mahaline dedektifler
gelmişlerdi bile.. kalpazan soyguncuların arasında, kendileri de hırsız olup,
polis için çalışan dedektifler komplo kurmuşlardı. birbirlerini farkeden iki
grup çatıştı. mezar soyguncusu kalpazanlar da, polisler de beceriksizdiler.
naaş, yeniden mezarındaydı artık.
olay duyulmasına
karşın, ertesi gün gazetelerde pek sözü geçmedi. "ulusal aziz"
statüsünde kutsal bir bedene sahip başkan lincoln'e yapılan bu saygısızlık,
seçim gecesi yaşanan skandallar nedeniyle gündeme pek gelemedi. merak edenler bakabilir, bu seçimler, hayli sansasyonel olmuştu. oyların sayımı 4 ay sürdüğünden, olay hep ard sıralarda kaldı tabii..
nihayetinde,
başarısız soyguncular yakalanmış, tam da vatanseverliğin doruk yaptığı
bağımsızlığın yüzüncü yılında, naaş yerine yeniden konmuştu. ilginçtir,
amerika'nın en büyük hero'sunun naaşını çalan adamlar, sadece 1 yıl hüküm
giyip, içeriden çıktılar.
bu olay burada
kapandı belki ama, cesedi lahdinden çıkarma teşebbüsleri son bulmadı.. lahit
kırıldığından, tabut içerisinden sarkıyordu. bu durum da, mezarın özel
bekçisinin zoruna gidiyordu. kendisi buna bir çözüm bulmak, gelenlere böyle tabutu göstermemek istiyordu. ayrıca, dönem turizm bakanı, gelecek turistlere lahdi
gösterilebilecek havada olmadıklarını bildiğinden, mezarın bekçisi elemana,
naaşı yerinden çıkarıp alt kata, bodruma koymasını emretti. sonra bu bekçi,
lincoln'ü indirdiği bodruma gömmek istedi, ama kazdığı yerlerden su çıktığı
için gömemedi. bunun üzerine, onu çer-çöpün içerisinde kalmaya terketti. tam 2 yıl,
tabutun üzerine konulan tahtaların altında ezildi lincoln.. üzülmek olasıydı,
ama lincoln daha güvenli bir yerde tutulacağından, insanların içi de
rahattı.
nihayetinde,
farklı ülkelerden gelen gönüllü korumalar, abd devletinin koruyamadığı naaşı korumak
için görev aldılar. ilerleyen yıllarda, belli periyotlarla başkanın lahdi
açıldı ve içerisinde olup olmadığı kontrol edildi. böylelikle başkanın başına
gelen bu üzücü olaylar helezonisi son buldu.
resimde, bakımsızlıktan bir hal olan lahdin son hali.
biraz soluklanayım ben de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder