17 Mayıs 2013 Cuma

hms beagle



bu başlıkta da, darwin babanın teorilerini yeşillendirdiği r dünya yolculuğuna çıkmasına önayak olan o meşhur donanma gemisini, hms beagle'yi anlatacağım. yaradılışcı arkadaşlar blogu kapayabilirler, zira, bolca "darwin" sözcüğü geçecek yazımda. ayrıca, blogumda anlatılanlar, alıntı değil.. hehe.  eşleştirme için vikipediyi açtığınızı sezer gibiyim. ne biliyorsam, yazdıklarım,  hepsi dağarcığımdan :)

şimdi, charles darwin'in tutucu bir babanın elinde büyüdüğünü, bir ara rahip olma yolunca ilerlerken, kendisi gibi bir din adamı tarafından, zoolog yönlerinin keşfedildiğini, ve bu meşhur dünya turuna katılabilmek için, bey babasına tonla dil döktüğünü biliyoruz. darwin yalvarır babasına; "baba gitmeliyim.. tutkuma engel olma!!" der. babası, "bana tek bir kişi getir güvenebileceğim. senin gitmen için kefil olsun" deyince, iyi anlaştığı amcasını buldu charles. genç, girişken ve atik bir delüanlıydı darwin. izni kopardı babasından. gemi hareket etmeden kaptanla konuşmalı, mürettebata dahil olmalıydı.

fakat, babası yolculuk için karşısına çıkan tek engel değildi. sadece ilkiydi. zira, gemi kaptanı kusto isimli herif, feci obsesifti. "fizyonomi" de denen, kişinin fiziksel özelliklerinden mizacına dair analizlere bulunabilmesini olanaklı kılan ilmi öğrenmişti. darwin'in şöyle bir burnuna baktı, "ben senle anlaşamam, bu burunla olmaz" dedi. şaka değil, adam koskoca darwin'e bunu dedi. lakin darwin kendisini sevdirmeyi bilen birisi olduğundan, ağzından girdi burnundan çıktı ve gemiye attı kendini. ne atmak hem de..

gemi deyim yerindeyse, göt kadardı. boyuna 27 metre bir gemiden söz ediyoruz sonuçta. 74 kişilik mürettebatın, 3 ila 5 yıl hiç durmaksızın bu gemiyle seyir halinde olacağı gerçeği, darwin'in kafasına yatmıyordu bir türlü.  şöyle bir kamarasına geçmek istedi genç charles,  işte o an, acı gerçekle yüzleşti; odası o kadar küçüktü ki.. hiii.. klostrofobisi vardı genç charles'ın.. o odada yıllar nasıl geçecekti ki?

ortama alışabilmek için çok zorladı darwin.. neyse ki, sık sık adalarda duruyordu gemi, darwin de bu sırada çeşitli hayvanları inceleme şansı buluyordu. bu nedenle de, kendini bir nebze iyi hissedebiliyordu. ama bir sabah uyandığında, konakladıkları adanın ilk gecesinde,  hangover oldukları için kırbaçla sıra dayağına çekilen mürettabatı görünce, ruhu daraldı, kalbi sıkıştı..
gemideki diğer elemanlar, darwin'i garip ve zararsız buluyorlardı. eli arkasında sakalını sıvazlıyordu sık sık darwin. ama bir sıkıntı daha vardı ki, bu en büyüğüydü. darwin dedemizi deniz tutuyordu. ailesinden geçen resesif bir lanetti bu. bu yaşıma karşın, hala uzun otobüs yolculuklarında midesi bulanan bir adam olarak, anlaıyorum darwin'i. işte, adam boyna kusuyordu. gram uyku girmiyordu gözüne. gözleri kan çanağına dönmüştü. geceleri uyusa bile rahat yoktu ona.. en sonunda, o küçücük odasının ortasına bir hamak kurdu, orada sallandıkça sallandı. ballandıkça ballandı.

zamanla sevip sevildiği gemi çalışanları onun topladığı parçaları saklayabilmesi için, birkaç varil inşa ettiler. ne mi vardı orada? fosil kalıntıları, ölmüş hayvan leşleri, bitki parçaları falan fişmekan..
geminin yaşadığı genel anlamdaki aksaklık ise, bir kez su almasıydı herhalde. 3-4 ölen olmuş, darwin ise sağ kurtulmuştu. gemi zaten donanma gemisi olduğundan, böylesi  bir seyrüsefer için yeterliydi.

unutmadan, "hms için neden bilindik bir gemi resmi koymadın?" diyenler olabilir. ben ziyadesiyle gemide darwin'in yaşadıklarına değindiğim için, alem yapan gemi çalışanlarının gösterildiği resmi eklemek daha iyi olur diye düşündüm :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder