20 Mayıs 2013 Pazartesi

ilginç bir efsane; yeniden dirilen yeniçeri



aklınıza vlad tepes geliyor değil mi? :) "fatih'in içoğlanlarından birisiydi, transilvanyaya voyvoda olmadan evvel yeniçerilik yaptıysa, budur lan herhalde" diyebilirsiniz. lakin,  osmanlı kayıtlarına düşmüş bu mit, vakay-i hayriye'yi takiben olmuştur. (vakay-i vakvakiye değil, o olay bir ağaçla bağlantılıdır. onu da ağaç kültüne değindiğim başlıkta anlatıcam)

1820'lerde, ii. mahmud'un devletin ilerleyişinde rolü olduğu kadar, düşüşünde de o denli olumsuz role sahip olan ocağı kaldırdığını biliyoruz. yeniçeri kışlaları topa tutuldu; (devlet askerinin kışlasını bombalıyor artık vehameti düşünün) ve  gördükleri yerde öldürülmeleri emredildi.. düşünün, adam görevli askerlerce sokak ortasında yakalanırsa, küttt kelle yerde.  ama bu süreç ve sonrası pek kolay geçmiyor. ocak lağvedilip, yeniçerilere dair, yeniçerilerle özdeşleşmiş ne varsa, hepsi kaldırılmak istenndiğinden bir takım radikal hamleler oluyor.  yeniçeri kazanı denen bir şey vardır ki, zamanında bu kazanla halka yiyecek falan dağıtılırmış. aşevi gibi.  hatta, kurtuluş savaşı sırasında bu kazanın kullanılarak içinde yemek pişirilmeye çalışıldığı, fakat pekçok aksaklıklar yaşandığı anlatılır.  (kazan sadece ait olduğu yerde kaynar, diğer türlü altı bile yakılamaz) bu kazan da dahi yok edilmek istenmiştir.
ocağın kaldırılışını takiben, kendi canından şüphe eden mahmudun bir süre saraya giremediğini, yıldız'a çekildiğini; hatta ardından gelen abdülmecid'in de, saraylara girmeye çekindiğini biliyoruz. ortalık durulmamış yani.. işte tüm bunlar yaşanırken, dirisinden çok çekilen yeniçeri askerlerinin, ölüleri de piyasa yapmaya başladılar. tabii, bu tip cadı, vampir, karagoncolos gibi metapşişik öğelerin hit yaptığı dönem, bu sıralar değildir. evliya çelebi'nin de, seyahatnamesini kaleme aldığı sıralar uğradığı balkanlarda, pekçok cadı serüvenlerine şahit olduğunu yazdığı vakiidir. evliya abinin anlattıkları sadece; "damdan dama atlarken dondu kedi!" minvalli değildir yani :)

 bunlardan birisi de, apti alemdar idi. apti, azılı bir yeniçeri zorbasıydı ve meslektaşları gibi ahaliye az çektirmemişti. mevzu bahis memleket ise, modern bulgaristan'ın tırnova kasabasıydı. zaten, bu durumu istanbul yetkililerine bildiren de tırnova valisiydi. valinin merkez vilayete yolladığı mektup, dönemin gazetesi takvim i vakayi de yayımlanmıştı. 

olaya göre; yakın zamanda yapılan yeniçeri kıyımından kaçarak tırnovaya gelmiş, her nasıl olduysa eceliyle vefat etmiş apti alemdar, geceleri kalkarak halka cebelleş olmaktaydı. o dönemlerki cadı efsaneleri ile de örtüştürülen apti miti, bir gece apti melek isimli panpasıyla birlikte köye baskına gelmeleriyle doruk yapar. dönem valisi mektubunda, işi çözmesi için 800 lira karşılığında nikola isimli bir spiritüalist(bayılıyorum böyle kelimelere) çağrıldığını söyler. adam, elindeki tablet ile mezarlığa gider ve tahta levhayı çevirmeye başlayınca, tablet doğrudan doğruya ikilinin mezarını gösterir. varırlar görürler ki, bu iki mezar bahsini ettiğimiz 2 yeniçeri emeklisine ait. mezar açıldığında ise, 2 linin naaşları yarımşar kat şişmiş, tırnakları uzamış, gözleri kan çanağına dönmüş halde bulunur. 
söylenen göre, nikola tarafından, diğer vampirlere yapılan ritüel bu gencolar için de uygulandı ve göbeklerine birer kazık çakıldıktan sonra, cebelleş oldukları ruhtan kurtulsunlar diye, yürekleri kaynar kazanda haşlandı. ne var ki, bu arındırma yöntemi, yeniçerilerin paklanması içi yeterli olmadı. en sonunda, yakılmaları gerektiğine karar verildi. epeyice bir uğraşı sonrası, şer'en de, yakılmalarında bir sakınca görülmeyince, mezar yeniden açılarak, bedenleri küle çevrildi.

kuşkusuz, devletin yönetici kesmi ve halk için başlı başlına bir kanayan yara olan yeniçeri ocağı'nın kaldırılmasından sonra dahi, etkileri hissedilmiştir. bu folklörik öykünün de, belanın kolayca defedilemeyeceğini dile getirmesi babında etkisi, manidardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder