17 Mayıs 2013 Cuma

ay kültü



Ay kültü dedim başlıkta. ayı anlatmaya çalışırken, hangi antik inanışında hangi tanrı figürüne isabet eder diye maddeler halinde yazmayacağım tabii :)  bir halkbilim, folklör tutkunu olarak, nasıl mitleştiğine değineceğim.

ay denilen şey, her yere bizle gider gelir. (einstein mode on) belki de bundan sebep, her kültürde kendisine folklörik anlatılar yakıştırılmıştır. herhalde ilki, "aydede" dir. aydede diyoruz, bir gök cismine verilecek en şeker paye. bir baksanız şunlara; süpernova, kuyruklu yıldız, sirius, tanrı kemeri.. aydede hiç bunlar gibi mi?

çok samimi. peki neden dede? uzun uzun yıllar boyunca ayda çalışmaya zorlandığı için. hikayenin özü bir iskandinav anlatısında gizli. o gün, çalışılması yasak olan bir gündür. çalışılması yasak deyince, herhalde kadim kültürlerde akla gelen tek bir gün var; şabat.. hani, tanrı kosmosu 6 günde yoktan var eder, yaratır da, yedinci gün dinlendi diye, onun ilk kulları museviler de, şabat denilen cumartesi günler çalışmaz, sadece dinlenip ibadet ederler ya, heh! işte o gün, bugün.. aydede benim tahminime göre, şabat günü, dinlenilmesi gerektiği halde, çalışır.. aynı hikayenin hint versiyonunda ise, aydedenin annes o gün tereyağı yapar elde. sıkıntı budur. yasak olduğu halde, iş yapmak. öyle, ibadet varken.

sonra, sistematik olarak bunun cezasının çekilmesi gerekir.. haliyle.. aydede, tanrı tarafından lanetlenir ve aya yollanır. nereye gidersek gidelim gördüğümüz ay, öyle bir za alır ki, bilmem kaç milyon ışık yılı (ehuheu) orada cumartesi gününde çalıştığı gibi çalışmaya zorlanır, ironik bir biçimde.. sırtında odun taşır, annesi de, ayın gözenekleri üzerinde yemek pişirir :)  olay buradan geliyor.. şabat günü çalışan bir adamın yediği cezanın, aydedemize uyarlanması. aradan geçen yıllar, onu dede haline getirir.

bir başka ay kültüne dair öyküde; bir hint budist, ormanda gezinmektedir. ve karnı fena halde acıkmıştır. ama, o gün yemek yemek (bak şimdi) yasak.. oruç günüdür çünkü. tam açlıktan bayılmak üzereyken, kendisini tanrıya adamış bir tavşan ilişir gözüne.. tavşan kendisi gibi inançlı olan bu budiste kendisini sunar ve adam bu katıkla doyar. ardından olayı duyan buda (budizmde geleneksel olarak bir tanrı profiline ihtiyaç duyulmaz) kendini mükafatlandırır ve anında aya yollar. kendisinden saçılan nur, ayın gözeneklerini oluşturur. (vuhhuu)

eskimolarda da ay ve güneş önemli figürlerdir. eski dönem eskimo inançlarında, güneş genç bir kız, ay ise onun ağabeyidir. ancak ağbiii kendi kız kardeşine aşıktır. (yanlış okumadınız) kız kardeşi de haliyle ona pas vermez. bir gün güneş, bir parti verir evinde. ay da gider oraya. o gece ışıklar kapalıdır. ay güneşin omzuna dokunur bundan irkilen güneş, karanlıkta kendine dokunan adama bir tokat atar. ışıklar yandığında  tokatı, ağabeyi olan aya attığını fark eder. sonrasında kız kaçar, abisi kovalar birlikte gökyüzünden yere süzülürler. bu süren kovalamacada, ay kardeşinin vurduğu tokattan ötürü, kırmızılaşan ve kararan yerini gündüzleri kardeşi devredeyken gösterir. tokat atılmayan diğer yanını ise, geceleri tabiatı aydınlatsın diye gösterir. ay, kızkardeşini arzulamasından sebep yediği tokattan sebep, o yüzünü insanlardan gizler ancak akşam olunca tokat atılmamış yanını gösterir.

ilginçtir, bu mitler dante shekespeare metinlerinde de geçer. adam, dikenli sırtında odun ve çalı taşımaya mahkum edilmiştir. hatta iskandinavlara ait bir çocuk masalında, yeryüzüne bile inmiştir;

"indi o adam aydan, yeryüzüne
norwich'i sordu,
söyledik.."

2 çocuk görür hatta kendisini. fasulye sırığı öyküsündeki jack ve kardeşidir kendisini görenler. tabii, bir başka öyküde..

üstteki ay resmi komik, farkındayım. lakin  hem dede hem ay olan başka bir şey bulamadım :)
bitirmeden, o herkesçe aşina olunan, ama hangi filmde kullanıldığı bilinmeyen o muzip resimle son vereyim. "trip to moon" arşivimdeki en eski film bu. 1902 yapımı. orada geçen afiş. daha popüler zamanlarda, ödül alan "hugo" isimli film vardı ya, orada da bir süre bahsi geçen film.

işte, o filmin afişi;




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder