26 Aralık 2013 Perşembe

hercule poirot versus miss marple



puaro(hercule poirot) ezer geçer demeyeceğim tabii. yaşlı teyzeciğime ayıp olmasın.  hercule abi gibi onun da üstün meziyetleri vardı. 

hepimizin bildiği üzere bu ikili agatha christie'nin öykülerinde yer verdiği iki önemli portredir. birisi tam bir profesyonel dedektif olan puaro, diğeri daha ziyade amatör ama oldukça başarılı şekilde işlerini yürüten bir hanım ablamız olan marple.
  bir agatha christie tutkunu olarak bu ikiliyi kıyaslama hadsizliğini tatlılık ve sevgi bağı altında incelemede sakınca görmedim :)

- öncelikle çok iyi fransızca konuşan puaro, işinde son derece popülerdir. girdiği kokteylerde, mekanlarda   saygı görür.  duvarda resmi, dedektiflik aleminde ismi vardır. tuhaf bir şekilde girdiği mekanlarda çözülecek bir cinayet muhakkak olur.
oysa marple teyzemizin tanıyanı bileni pek yoktur. londranın kasabalarını gezer, dışarıya pek çıkmaz. 
- prof olan herkülün başbakanı bile kurtaracak düzeyde başarıları var ikeni marple teyzemiz ancak çalışan emniyet mensubu arkadaşlara yardım gayesiyle olaylara atılır.


- hercule poirot kaymak tabakadan olduğundan çözdüğü hadiselerde rol alanlar genelde doktor, mimar, işadamı gibi testisli herilflerdir. oysaki marple mahalle karısı olduğundan, bakkalı çakkalı tanıdığı için çözdüğü olaylarda genelde failler basit ana-kız, komşu çocuğu alan olur.
- marple çok şirin bir teyzedir. tipik british grannyleri gibidir. ağzından pek kötü söz işitmezsiniz. ama puaro köpürürse var ya, demediğini bırakmaz. başmüfettiş hastings az laf yemedi babadan. puaro özelikle cinayetleri çözdükten sonra topladığı suçlulara sağlam giydirir.



- hercule poirot acayyip obsessiftir. yemek seçer, istediği pişmezse esip gürler. önüne getirilen iki haşlanmış yumurtanın boylarını ölçecek kadar abartır. lakin teyzede böyle bir şey göze çarpmaz.  cemin dediği gibi, kete versen yiyor. :)
- marple da herkül de hıristiyandırlar. ama hercule çok koyudur. murder on orient express de olayları çözmek için az yalvarmaz babaya. yanında taşıdığı zincirin bile imamesinde haç vardı. abla biraz daha seküler kaçar ona göre.


- hercule poirot tam bir fransız asilzedesidir. "mösy pugago" 
 şeklinde çağrıldığı vakiidir.
lakin marple şiş elinde gezen bir ihtiyar olduğundan, bu saygı pek görülmez. 
- marple tek çalışır genelde. zaten çalışan polislere salça olarak kendisini hissettirir. hercule ise, bir ofisinin yanısıra, hastings ve başka birkaç yüzbaşıyla daha müşterek çalışır.




- bir fransız değil de belçikalı olduğunu sıklıkla vurgulayan hercule, "adorrr" "madam," "vespaa", "vıyyy" gibi fransızca ünlemleri dilinden düşürmez. beriki "hayatım", "canım" "turşum" "bezelyem"(buna da hastayım. fransız ihtilaline dek kokuşmuş fransız monarşinin sembolü olarak görülürdü. asiller çocuklarına böyle seslenirmiş.) deyü hitap eder.
- hercule sinek olan odada yatamazken (bu da laf mı? çoğu insan uyuyamaz zaten amk) teyze de rahatına düşkün olup, sıpalardan saunalardan geri kalmaz.




- hercule poirot egoistin allahıdır. (egoist adamları severim ben pampa)  "hercule dünyanın en iyisi hizmetinizde", "en iyis çözemezken kim çözecek bu olayı hastings?!!" dediğini biliyorum. teyzemiz kalenderdir. onda böyle havalar yoktur.

- ilk harp yıllarında ambulans kullanmışlığı bile olan marple çok aktiftir. cin gibi her yerden çıkabilir. hercule ağırdır penguen gibi yürür, obezite tedavisi gördüğü dönemlerde yatağından kalkamayacak kadar üşengeçtir.




















bunca resim ve bilgiyle başlığı doldurmuşken, bu iki önemli karakterin yaratıcısı agatha christie'ye de değinmemek olmaz. üstteki 2 resim ondan. zaten oldum olası böyle beyaz tenli hatunların çekindiği çok eski resimlere düşkünümdür. beni değişik duygular hissettirir.  kitapları yeni antlaşma(incil)den sonra dünya tarihinin en çok okunan kitapları arasına giren(şu halde; 1:incil, 2:agatha öykülerü, 3:shakespeare tragedyaları oluyor) agathanın en popüler ve en çok sevdiğim resmini koyarak noktalıyorum;


25 Aralık 2013 Çarşamba

kim ulan bu jezabel?


"sessizce bir ciğara  yakardın,
parmaklarının ucunu yakardın.
kirpiklerini eğerek bakardın,
üşürdüm, içim ürperirdi
felaketim olurdu, ağlardım.
akşamlar bir roman gibi biterdi,
jezabel kanlar içinde yatardı.
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin.."



attilla ilhan'ın "üçüncü şahsın şiiri"ni bilmeyenimiz yoktur herhalde. sevelim sevmeyelim, atilla ilhan hala dizeleri en çok hatırlanan şairdir ülkemizde, en çok ezberlenen. 

ben şiirden nefret ederim tabii, şairleri kasıntı bulurum hep. hiç ilgim yoktur. 
 bunu niye yazdım peki? bu mısralar başlığıma adını veren jezabel isimli hatunun atilla ilhan kalemine düşüşünden dolayı buraya nakledildi. tutkunları okuyor bu şiir belki ama, jezabel de kim yahu? deyip merak ettiklerini pek sanmam.


ben biraz açacağım. zira, kendisi old testament dahilinde öyküsü dillendirilen sansasyonel kadınlardan birisidir. 
büyük israil krallığı ikiye bölünmüş, güneyde bir yahuda krallığı oluşmuştu. hükümranlık sırası ahab'ındır. lakin bu hakkı cebren ve hileyle alan ahab'ın ardında bir kadın vardır. jezabeldir o da. jezabel fenikeli pagan bir babanın prenses kızıdır. israile de statü gereği kraliçe olur. lakin kendisi ve eşinin iktidara gelişi hayli sancılı olduğu kadar, iktidar süreci de kanlı geçer. tevratın en korkunç kadın betimlemerinden olan jezebel, ülkeye putperestliği sokar.  fenikeli babasının (ki fenikelilerin en eski antik dönemlerde cennet ve cehennem inanışı taşıdıkları da bilirinir-aydınlık ve karanlık ülkeler olarak-) inanışlarını zaten zor ayakta duran israil monoteizmine sokar. biat kültürüyle yoğrulmuş kentler yeni tapınaklar görür. direnenler hunharca katledilir. baal uygulamaları nedeniyle bebekler ateşlerde yakılır. tanrının başka uluslardan kadınla evlenmeyi yasak ettirecek kadar kötü namlı bu kadın için, bir de kehanet yazılacaktır elbette. kehanete  göre jezabel bir kumpasa getirilip hayvanlarca parçalanarak ölecektir. 

gel zaman git zaman, yehu kral olur. amcasını bir ali cengiz oyunuyla iktidardan eden ahap ve karısından rövanşını almak istemektedir. kehanet uyarınca görev e yehudadır. 

hanım kızımız olağanca mağrurluğuyla saray camından dışarı bakarken, taze kral yehu tarafından camdan aşağı itilir. lakin hemen ölmez. aşağıdaki atlar talihsiz(!) kadının bedenini sürüklerken, köpekler de organlarını parça pinçik ederler. 
hayatı, yaşayışı ve hükümranlığı gibi ölümü de bi o kadar trajik olur (gelinliği kilometrelerce sürüklenecek kadar şaşalı düğün yapan prenses diananın ölümünün şarapnellerde bitmesi gibi) artık jezabel kanlar içinde yerde yatmaktadır.
hıristiyan ve yahudi vaazlerinde de kendisine yer edinen; delilah gibi havva gibi kötü muamele görmüş kadınlardan biri olmasının yanısıra, ilginç şekilde postmodern israil feministlerince desteklenir jezabel. feminizmle örtüşen neyi olduğu tartışıladursun, erkek eğemen bi dünyada kadın gücünü sembolize etmesi onun sivrilişine sebep olsa gerek..

17 Aralık 2013 Salı

yeti düzmecesi




yeti; popüler kültürde bilinen ismiyle kocaayak. gündelik kullanımda kendisine yer bulacak kadar kanıksanmış bir yakıştırma. ilk olarak, 1951’de everest’te görüldü. resmi bu; 

o andan sonra bir yeti fenomenidir aldı başını yürüdü. birbiri ardınca ihbar telefonları, hayali görgü tanığı ifadeleri gündem oluşturdu. amerikada yeti görenlerin sayısı hızla aratarak, olayın kökenindeki ülkedeki vakaları aştı. tabii, bilhassa insanlar korkmuşsa, görgü tanığı ifadeleri güvenilir olmaktan çıkar.
kıllı, günümüz insanından çok neanderthal insanı özelliklerinde, ayakları dev gibi olan kimi coğrafyalarda da kar adamı olarak bilinen bu canavar kendisini devasa ayak izleriyle ele veriyor. 
olayla ilgililerin, karda bulunan izlerin, karın erimesi ile ortaya çıkan bozuk şekillerde olduğunu söylediğini de unutmamak gerek. ormanda avlanırken random olarak bir çukur ayak izi gören çoğu amerikalı, kocaayağı gördüğünü iddia ediyor. ölüsü yok, dirisi de. ne hikmetse ayakizi var. kaldı ki, bugüne kadar gelebilmeleri için, birden fazla adette yaşamış olsa gerekler. şu klasik resimde görüldüğü şekilde tek tip değil.

tabii, insanlar böyle şeylere inanmak ister. “inansak ne çıkar ki?” deyip, merak edilebilir. lakin, olay bundan ibaret değil. bunun ardını, \"gizem turizmi\" denen şey oluşturuyor. amerikadaki tüm yeti vakaları, sistematik bir şekilde gündemde tutuluyor, ülkeye gizem avcısı çekebilmek için. 
daha da önemlisi, bir ara roy walles isimli bir adamın, bu kocayak izlerini kendisinin kalıp halinde yapmasını takiben, muhtelif yerlere bastığını itiraf etmesidir. ileride buradan geçecekler de, “vay amk, bu bir insan olamaz. yeti dedikleri şey olmasın usta?” deyü soracaklarmış.

roy denilen adam, ömrünü bu işe adamış evinin bodrumunda pek çok ayakizi kalıbı üretmiş, geceleri de bu ayakizlerini muhtelif yerlere basarak gizem yaratmış aklısıra. 



bildiğin eğlenmiş adam, üzerinden de güzel bir mit doğmuş. 
miti coniler sahiplenmiş., californiada çeşitli günlerde, kar adamını anmak için yürüyüşler düzenleniyor. 


bu da, olaydan beslenildiği için hit tutulduğu düşüncesini kuvvetlendiriyor. bir de, olayı sahiplenen amerikan dernekleri, yeti’yi korumak için bir mercii bile oluşturmamış. 

demem o ki, işgüzarın birileri bu miti sahiplenerek, para kazanmanın yolunu bulmuş. gizem avcıları da, hala kanıyor.

16 Aralık 2013 Pazartesi

Londra Kulesinin Gizi




bu, hafif tebessüm ettirip merak uyandıran başlığın altını, britanya tarihinin en kokuşmuş ve trajik olaylarından birisini anlatarak dolduracağım. 

amca richard'ın, 2 kardeşini tahttan uzak tutmak gayesiyle öldürtmesini konu ediniyor. 


15. asırdayız. britanyanın ihtişamının tüm hızıyla devam ettiği bu dönemde, meşhur lonrda kalesi/kulesi tutukevi olarak, sürgünevi olarak kullanılıyordu. tarih boyunca anne boleyn gibi bazı kraliyet efradından isimlerin de burada tutulduğu kulede, süpekteküler bir hadisenin daha üzeri örtülmüştü. 
beşinci edward'ın ölümü sonrası, v. richard'ın oğulları edward ve richard kardeşler tahtın yasal varisi idiler. lakin naiplik görevini üstlendiğinden, ülke idaresini sahiplenmişti. 

1483 yılında tahtı tamamen ele geçirmek için hamleler yapan richard, ileride william shakespeare'nin tragedyalarına konu olacak kadar sansasyonel bir plan uygulamaya koyar. buna göre naip richard, tahrın hakiki varislerini önce kuleye hapsedecek, sonra da ortadan kaldırarak tek adam olacaktır. 

edward bu süreçte rahmetli edward başganın eşini zina suçunu işlemek ve gayr-i meşru çocuk sahibi olmakla itham etti. kimdi bu gayr-i meşru çocuklar? pek tabii ki, istikbalin kralları olan bu iki kardeşti. 
kiliseyle de arası olduğundan, annenin zina suçu üzerine piç adı alan çocukların varislikleri de düştü elbette.
dünya richard zalımına kalmıştı artıkın. 
richard'ın tarihin köşe taşlarının altında gizlenmiş bu olayı, tutturduğu iki cellat ile yaptırdığı bilinir. cellatlar kuleye gelir, zindandan bebeleri çıkarıp canlarına kıyarlar. (bayezid'in suçun bağışla, kıyma bu kula, bi günahım hak bilür, devletlü sultanum baba)
thomas' moore'un anlatımına göre ise, richard'ın adamları çocukları gece yastıkla boğarak merdiven altına gömmüşlerdir. 

ilerleyen dönemlerde londra kulesinde yapılan restorasyonlarda, kulenin değişik yerlerinde bebek kemiklerine rastlanılması, bu tarihi söylenceyi realiteye dökmede bir kilometre taşı olsa gerek. hoş, süreç boyunca orada başka infazların da gerçekleştirildiği düşünülecek olursa, bu maktüller kraliyet ailesine ait olmayabilir de. 
öyküyü tasvir etmede, canlandırmada kullanılan çizimlerde de, çocukların mahsunluğu hayli güzel aksettirilmiş.